HER RENK /HER UMUTSUZLUK....

.

Pazar, Eylül 21, 2008

futbol ve toplumumuz


CEM DIZDAR ustadan spor ve yonetenlerle ilgili bir yazi...


Bir umudum sende!


Uzun bir yazı yazmış Mehmet Demirkol, Milliyet Taktik’te benim “O küfürü yuttuk mu?” başlıklı yazım üzerine.
Zaten bildiğim, Fatih Terim’e dair yazdığı bir sürü doğruyu hatırlatmış. İyi de yapmış. Hatırlamakta, hiç akıldan çıkarmamakta yarar var böyle şeyleri. Hatırlamak aklımızı, öfkemizi ayakta tutar çünkü.
Yalnız, sanırım o yazıda muradımı doğru ifade edememişim ki, Demirkol, ona ve Uğur Meleke’ye - ki, ikisini de spor yazarları arasında ayrı yere koyarım- dönük sitemimi, Terim’e ve davranışlarına şaşırmış olmama bağlamış.

Bir ön hatırlatma. Mehmet Demirkol yakın arkadaşım, kadim dostumdur. Kahrımı çok çekmiş, beni çok toplamıştır yoldan, sokaktan. Ona soyadıyla hitap ediyorsam, spor basınında fazlaca içselleşmiş senli/benli jargonla kurulan ahbap/çavuş ilişkisinden ayrılalım isteğimdendir. “Adabınca polemik yapılabileceğini de yine biz gösteririz”e vurgu yapma ukalalığı da diyebilirsiniz buna.

Demirkol asıl konuya, yani küfüre, yazının son paragrafını ayırmış. Ona da itirazım var ya, yazının geri kalanındaki bıkkın, yılgın, “Yazdık da ne oldu? Terim bildiğini okudu, egosu şişti, futbolu yönetenler ona biat etti. Biz de vatan hainliğiyle suçlandık” yollu tespitlerine daha çok şaşırdım.

Sorun tam burada. Açık ve ilerici düşüncenin hastalıklı ama inatçı otoriter propangandayla teslim alınması hali bu. Yanlış olan inatçı, haklı ve doğru olan bıkkın. O nedenle hep ‘yanlış’ kazanıyor. Demirkol’dan beklediğim şuydu doğrusu; Terim’in kaç takımı aynı anda yöneteceği meselesini tartışmak yerine, bir takımı bile yönetmesinin ‘örnek karakter’ olarak çocuklar, gençler, büyükler üzerindeki yıkıcı etkisine bir kez daha ve daha da sert vurgu yapmasıydı
.
Yazdıklarım aslında Terim değil, Mahmut Özgener ve Başbakan Erdoğan, yani futbolu ve ülkeyi yönetenler üzerineydi.
Federasyon Başkanı Özgener, ‘küfürbaz Terim’in elini sıkarken tribünden küfür eden hangi çocuğa, ne gerekçeyle ceza verecekti? Sorunum buydu. Ya Erdoğan, hangi ahlak kriterleri üzerinden nutuk çekecekti kongrelerde.

Muktedirlerin sırrı burada, bir şekilde bizi istedikleri meseleleri tartışır hale getirmeyi başarıyorlar. Böylece de ideolojik hegemonyalarını genişlettikçe genişletiyorlar. Siyasette de görüyoruz bunu. Düşünsenize, iktidardaki parti muhalefete ve basına muhalefet ederek güçleniyor. İktidardayken muhalefet... Tam Türkiye’ye özgü bir yöntem.

Gelelim küfüre. Evet, Terim bana küfür etmez, edemez. Ama Terim kimseye küfür etmemeli.

Demirkol’un ima ettiği gibi, küfür edenle edilen arasında zımni bir anlaşma da olabilir. Ama sorunumuz bu olmamalı. Sorunumuz öze dairdir.

Kieslowski’nin “Öldürme Üzerine Küçük Bir Filmi”nin sonunda biz, birini hunharca öldüren ve idam edilecek katilden yana buluruz kendimizi, ölüme karşı yaşamı savunmak adına. Demirkol’un da aksini düşünmediğini biliyorum. Sitemimi aminayene tabirle “geçirme” olarak algılamışsa çok üzülürüm. Onun için bir Karacaoğlan’la bitireyim; “Sabah olsun ben bu elden gideyim/Garip bülbül gibi feryad edeyim/Sen var iken ya ben kime gideyim/Şakı bülbül var uyandır yarimi/Ben kıyamam sen uyandır eşimi.”


KAYNAK:WWW.FANATIK.COM

Hiç yorum yok: