HER RENK /HER UMUTSUZLUK....

.

Perşembe, Eylül 01, 2011

Metin Kahraman - Sultan Suyu Gibi

ALLEGRO / A.KADİR


Birgün başımızda sevda rüzgarları eserse
deli deli yıldırımlar düşerse yüreğimize
"al bir yudum pınarından özgürlüğün,
rüzgarından sevdamızın çek bir soluk"
yaşamın vişne rengi dudakları vardır sevgilim
öpüşün kadar sıcak ve tatlı
"seni benden ne bu duvar ayıracak, ne bu kapı
seni ne bu kara kara gelen ölüm"
çünkü ölüm;
yiğit ve sevecen bir yaşamın
umutlu günlere sunulmasıdır.

Canlı bir gül gibi somut
ölümün vişne rengidir dudakları kimi kez
gülümser dudakların gibi titrek ve dokunaklı
bu gece
ne bir yıldız ne ay var
hüzün dolarsa bu gece yarısı içine
"çek bir soluk rüzgarından sevdamızın"
çevir gözlerini güneşin doğacağı yere...

Çarşamba, Ağustos 31, 2011

Siz Aşk'tan Ne Anlarsınız Bayım ?




çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
alt katında uyumayı bir ranzanın
üst katında çocukluğum…
kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!

allah’la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
havı dökülmüş yerlerine yüzümün
büyük bir aşk yamadım
hayır
yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım…
saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
aşk diyorsunuz ya
ben istemenin allahını bilirim bayım!

çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
balkona yorgun çamaşırlar asmay
ki uçlarından çile damlardı.
güneşte nane kurutmayı
ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
insan kaybolmayı ister mi?
ben işte istedim bayım.
uzaklara gittim
uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!

süt içtim acım hafiflesin diye
çikolata yedim bir köşeye çekilip
zehrimi alsın diye
sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
ilahiler öğrendim.
siz zehir nedir bilmezsiniz
zehir aşkı bilir oysa bayım!

ben işte miraç gecelerinde
bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
bir şiir aradım.
geçen üç yıl boyunca
yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
ülkem olmayan ülkemi
kayboluşumu aradım.
bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
bir ters bir yüz kazaklar ördüm
haroşa bir hayat bırakmak için.
bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.

kimi gün öylesine yalnızdım
derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
annem
ki beyaz bir kadındır.
ölüsünü şiirle yıkadım.
bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
acının ortasında acısız olmayı,
kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
aşk diyorsunuz ya,
işte orda durun bayım
ıslak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
kendimin ucunda
öyle ıslak,
öyle kötü kokan,
yırtık ve perişan.

siz aşkı ne bilirsiniz bayım
aşkı aşk bilir yalnız!
..
Didem MADAK

Salı, Ağustos 30, 2011

Zamandır Kanatan..




diyeceğim o ki her insan yalnızdır,hayatın içindekileri saymazsak..
Peki her yalnızlık insanca mıdır ?
bilmiyorum...

Salı, Aralık 29, 2009

CAN YÜCEL-PARÇA PARÇA CAN

Yaşamak istiyorum ..
Yaşamayı bu soğumuş cehennemde ..
Ölü bir dost gibi içim titreyerek düşünmek değil sade, ..
Yaşamayı yaşamak istiyorum.

...

Bu küfür küfür değil, küflü rüzgar, ..
Bu silsilesini siktiğimin koridorlarına ..
Demirli dosyalar gibi sıralanmış kapılardan ..
Ayaklarımın dibine kadar sokularak ..
Ve sezdirmeden üflüye üfüre ..
Parmaklarımın uçlarını kemiren ..
Bu kılları ağarmış fare ..
Ne bilir, ne anlar ki çocuklardan haber vere! ..
Hem verse de ne umurum! ..
Ben ki müebbet muhabbete mahkûmum, ..
Çocuklardan haber değil, ..
Çocukları güneş kokan enselerinden koklaya koklaya öpüp
ısırmak istiyorum

...

Bu uzaklardan ürüyen zağarlar ki şehirdir ..
Üleşemiyorlar zaar gece denen kemiği, ..
Erken o bed sesli avcı, Ezân'ı Muhammedî
Önüne katıyor onca yeziti ..
Allah ekberdir! Allah Eksper'dir! ..
Lakin inliyor gene uykusunda Mahir ..
Ve hep böyle demeç verircesine sayıklayan Şerifoğlu ..
O Allahlığını bilsin, diyor, ben kulluğumu! ..
Velhasıl .. Bu her gece uykusunda bağırıp çağıran, ağlayan, gülen, konuşan, isyan eden, yalvaran, küfreden, diş gıcırdatan
Adem Babalar arasında, ..
Bu damsız damda, ..
Bu Havva'sız havada ..
Saf Şair olamıyor adam, ..
sökmüyor sırf şiirsel yorum ..
Hani ..
Ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum, diyor ya Nâzım, ..
Ben de artık şiir düzmek değil, şiiri düzmek istiyorum

...

Sen değildin görüş günü telörgüden görünen, ..
Boncuklarla işlediğim suretindi o senin; ..
Gölgenin güneşe nispeti, leylim ..
Hem seni ben, seni görmekle görmüş değilim, ..
Görmedikçe gözlerinin gördüklerini tekmil: ..
Sabahları çarşıya giderken, örneğin, ..
Gece dışarda kalmış, üşümüş, tüyleri ıslak bir kedi gibi ..
Nasıl ayaklarına sürtünüyor komşu arsadaki yeşil ..
Ve tam köşeyi dönerken, ıhlamurların orda ..
Eteklerini beline sokmuş Vallahi billahi ha! ..
Nasıl tıpkı Esmanım gibi çamaşır yıkıyor sahi! ..
Görmedikçe gördüğün bu mucizeleri, ..
Görmedikçe senin gözlerinle evreni, ..
Göremiyorum ki dünya gözüyle seni ..
Hem ben sana bişey söyleyim mi yavrum, ..
Ben aslında seni görmek filan değil, ..
Düpedüz Seni istiyorum!

...

Yaşamayı yaşamak istiyorum demiştim, ..
Neylersin ki, ..
Bu damda bu dem, ..
ayaklarınla uyaklarında zincir, ..
Böyle topal koşmalarla geçiyor
günlerimiz, ..
Oysa methetmek gibi olmasın
kendimi ama: ..
Yaşamım benim, ..
En güzel şiirim!

Azarlamak için de olsa, tanrı'nın beni muhatap alması ne zevk verici bir şey!

GOETHE

KURALSIZLIĞIN HİKAYELERİ...


Ancak kısacık ve küçücük mutlulukları olabilir sıradan ve sahici insanların. bunu farketmezler bile ve bunu yalnızca şairler farkedebilir belki.

Kısacık ve küçücük mutlulukları, sıradan ve sahici insanların, ancak şiire dökülebilir, şiir olabilir, başka türlü anlatılamaz. kısacık ve küçücük mutlulukları sıradan ve sahici insanların, ömre bedel olur. bu bedeli hiçbir sıradışı varsıl ödeyemez; parası pulu yetmez. upuzun ve kocaman ve umutsuz mutlulukları yetmez.
zira herşeyleri olan varsılların, umuda ihtiyaçları yoktur. öyleyse herşeyleri vardır varsılların yalnızca umutları yoktur. oysa hiç bir şeyleri yoktur sıradan ve sahici insanların. ancak kısacık ve küçücük mutlulukları olabilir ve upuzun kocaman umutları. bunu ancak feylezoflar bilir.
sakallı marx buna devrim demiştir. sıradan ve sahici milyonlarca insan, bunu fakettikleri zaman, umutları devinir devrim olur... "


MELİH PEKDEMİR...kuralsızlığın hikayeleri adlı kitabından.

Pazar, Eylül 21, 2008

futbol ve toplumumuz


CEM DIZDAR ustadan spor ve yonetenlerle ilgili bir yazi...


Bir umudum sende!


Uzun bir yazı yazmış Mehmet Demirkol, Milliyet Taktik’te benim “O küfürü yuttuk mu?” başlıklı yazım üzerine.
Zaten bildiğim, Fatih Terim’e dair yazdığı bir sürü doğruyu hatırlatmış. İyi de yapmış. Hatırlamakta, hiç akıldan çıkarmamakta yarar var böyle şeyleri. Hatırlamak aklımızı, öfkemizi ayakta tutar çünkü.
Yalnız, sanırım o yazıda muradımı doğru ifade edememişim ki, Demirkol, ona ve Uğur Meleke’ye - ki, ikisini de spor yazarları arasında ayrı yere koyarım- dönük sitemimi, Terim’e ve davranışlarına şaşırmış olmama bağlamış.

Bir ön hatırlatma. Mehmet Demirkol yakın arkadaşım, kadim dostumdur. Kahrımı çok çekmiş, beni çok toplamıştır yoldan, sokaktan. Ona soyadıyla hitap ediyorsam, spor basınında fazlaca içselleşmiş senli/benli jargonla kurulan ahbap/çavuş ilişkisinden ayrılalım isteğimdendir. “Adabınca polemik yapılabileceğini de yine biz gösteririz”e vurgu yapma ukalalığı da diyebilirsiniz buna.

Demirkol asıl konuya, yani küfüre, yazının son paragrafını ayırmış. Ona da itirazım var ya, yazının geri kalanındaki bıkkın, yılgın, “Yazdık da ne oldu? Terim bildiğini okudu, egosu şişti, futbolu yönetenler ona biat etti. Biz de vatan hainliğiyle suçlandık” yollu tespitlerine daha çok şaşırdım.

Sorun tam burada. Açık ve ilerici düşüncenin hastalıklı ama inatçı otoriter propangandayla teslim alınması hali bu. Yanlış olan inatçı, haklı ve doğru olan bıkkın. O nedenle hep ‘yanlış’ kazanıyor. Demirkol’dan beklediğim şuydu doğrusu; Terim’in kaç takımı aynı anda yöneteceği meselesini tartışmak yerine, bir takımı bile yönetmesinin ‘örnek karakter’ olarak çocuklar, gençler, büyükler üzerindeki yıkıcı etkisine bir kez daha ve daha da sert vurgu yapmasıydı
.
Yazdıklarım aslında Terim değil, Mahmut Özgener ve Başbakan Erdoğan, yani futbolu ve ülkeyi yönetenler üzerineydi.
Federasyon Başkanı Özgener, ‘küfürbaz Terim’in elini sıkarken tribünden küfür eden hangi çocuğa, ne gerekçeyle ceza verecekti? Sorunum buydu. Ya Erdoğan, hangi ahlak kriterleri üzerinden nutuk çekecekti kongrelerde.

Muktedirlerin sırrı burada, bir şekilde bizi istedikleri meseleleri tartışır hale getirmeyi başarıyorlar. Böylece de ideolojik hegemonyalarını genişlettikçe genişletiyorlar. Siyasette de görüyoruz bunu. Düşünsenize, iktidardaki parti muhalefete ve basına muhalefet ederek güçleniyor. İktidardayken muhalefet... Tam Türkiye’ye özgü bir yöntem.

Gelelim küfüre. Evet, Terim bana küfür etmez, edemez. Ama Terim kimseye küfür etmemeli.

Demirkol’un ima ettiği gibi, küfür edenle edilen arasında zımni bir anlaşma da olabilir. Ama sorunumuz bu olmamalı. Sorunumuz öze dairdir.

Kieslowski’nin “Öldürme Üzerine Küçük Bir Filmi”nin sonunda biz, birini hunharca öldüren ve idam edilecek katilden yana buluruz kendimizi, ölüme karşı yaşamı savunmak adına. Demirkol’un da aksini düşünmediğini biliyorum. Sitemimi aminayene tabirle “geçirme” olarak algılamışsa çok üzülürüm. Onun için bir Karacaoğlan’la bitireyim; “Sabah olsun ben bu elden gideyim/Garip bülbül gibi feryad edeyim/Sen var iken ya ben kime gideyim/Şakı bülbül var uyandır yarimi/Ben kıyamam sen uyandır eşimi.”


KAYNAK:WWW.FANATIK.COM

Pazar, Ağustos 24, 2008

BIRAKTIK SEVDAMIZI KADİFE TENLİ ZAMANLARA...SİNAN KUKUL

şimdi artık vakit yok gülüm
vakit yok üzülmeye ağlamaya gülmeye
şimdi artık savaş zamanidır
bırakıp sevdamızı kadife tenli zamanlara
ellerimiz ellerimizin sıcaklığını kaybetmeden
sarılıp soğuk tenine silahın
o kutsal ateşin sıcaklığını
hissetmeliyiz tüm benliğimizde
bilirim
el ele tutuşup kırlarda dolaşmanın hazzını
sırt sırta verip şarkılar söylemeyi
hem de en güzelinde
en coşkulusundan
en sevdalısından..

bilirim
bir nisan yağmurunda sırılsıklam ıslanmaya aldırmadan
kalbimde sevdanla birlik tüketmeyi tüm sokakları
adım adımkarış karış
bilirim gözlerinin güzelliğini
bir anne şefkatinde okşayan tüm sıcaklığınla
bilirim çiçeklerin en renklisinien kokulusunu
bilirim dünya güzel bilirim dünya yaşanası
bilirdi
daha on sekizine varmadan
cephelerde savaşan
cephelerde ölen çocuklar
bilirdi Hiroşima’da atomla kavrulanlar
Etiyopya’da açlıktan ölenlerde bilir
Filistin savaş çocukları da bilir
kim bilmez ki
ama gülüm
ama bir tanem
ama sevdiğim
bak
yanıyor dünya bak;ölüyor insanlar
şimdi artık savaş zamanıdır
bırakıp sevdamızı kadife tenli zamanlara
ellerimiz
ellerimizin sıcaklığını kaybetmeden
sarılıp silahın soğuk tenine
o kutsal ateşin sıcaklığını
hissetmeliyiz tüm benliğimizde

Pazartesi, Ağustos 18, 2008

LiVANELi-SEVDALI BASIM


ah benim sevdalı başım
ah benim şair telaşım
ah benim sarhoşluğum
ah çılgın yüreğim
sus artık uslandır beni

kaç okyanus geçtim böyle
kaç denizde yitip gittim
kırılmış direkler yırtık yelkenlerle
kaç seferden yorgun döndüm

ah benim yaralı ruhum
ah benim insan kusurum
ah benim isyanlarım,ah yalnızlıklarım
gel artık uslandır beni

ah benim iyimser yanım
ah benim aldanışlarım
ah benim kavgalarım
ah pişmanlıklarım
sus artık uslandır ben

Can Yücel'den...

Bilmelisin ki...
Duvarda asılı diplomalar insani insan yapmaya yetmez.

Bilmelisin ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.

Bilmelisin ki...
Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.

Bilmelisin ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da!

Bilmelisin ki...
..........
..........

Çarşamba, Ağustos 13, 2008

A.KADIR DEN BIR SAHESER..


,





a.kadir;
nazım hikmet'in arkadaşı aslında çok iyi bir şair olan ama fazla tanınmayan insan. ömrü sefalet içinde geçmiş ve sürekli yoğun bir tempoda çalışmak durumunda kalmıştır. bir yandan da komünist olmaktan kaynaklı devlet baskısı gelince yapıtları az ama öz olmuştur. tüm şiirleri mutlu olmak varken isimli bir kitapta toplanmıştır. kitabı okuyunca fark ettim ki şairin neredeyse her bir şiiri bestelenmiş hepsi ayrı güzel ayrı bir ahenkli. toplumcu gerçekçi sanatın en büyük temsilcilerinden birisidir

bu siirin sahibidir....


bizim hiç bir hürriyetimiz yok,
hiç bir hürriyetimiz,
ne çalışmak, ne konuşmak, ne sevişmek.
sen orada bağrına bas dur en büyük çileyi,
ben burada en büyük çileyi doldurayım,
ekmeğe muhtaç, hürriyete muhtaç, sana muhtaç.
sen orada dalından koparılmış bir zerdali gibi dur,
ben burada zerdalisiz bir dal gibi durayım

aşk dinmemiştir

..

Pazartesi, Ağustos 04, 2008

İbrahim KARACA


seni böyle sevdiğimi bilseler asarlar beni
bir deniz fenerinin söndüğünü görürsün
evlerine kapanır gemiler
sis basar bütün limanları

seni böyle seversem asarlar beni
yokluğunu anlatırlar önce bir güzel
dudaklarım çatlayınca susuzluğuna
sabah beş buçukta ipe çekerler

seni böyle sevdiğimi bilemezler
bilseler de bilemezler
ay batar
gün doğar
yer oynar yerinden
duyamazlar...

Pazartesi, Temmuz 07, 2008

DUSLE...


DUSLE

Bir mola ver gercege
Dusuncenin iyimserliginde kaybol.
Dusle;
Benin'deki cocuklarin ekmek aralarina bal tereyagi surdugunu...
Dusle;
Gazze duvari'nin yerinde nese ile buyuyen cocuk cigliklarini...
Dusle;
Bagdat'i,petrolun kan kokusuna yenilme sakin!!
Cek icine tum kir ciceklerinin mayhos kokusunu...
Dusle:Felluce'yi,Beyrut'u ve Tibet'i,Kenya'yi...
Dusle;seni,beni ve tum cocuklari kucakla,al yuregine.
Ve ASLA DUSLEMEKTEN VAZGECME...
OZKAN DEMIREL

Çarşamba, Temmuz 02, 2008

yeniden CAN YUCEL....

seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
elin elime degmeden avuclarımı terleten sıcaklıgını taa icimde hissetmek.

seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
''seni seviyorum'' sözcügü dilimin ucunu ısırırken her konusmamızda bos yere saatlerce havadan sudan söz etmek.

seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
aynı seyleri seninle aynı anda düsünmek birlikte aglamak gülmek. ve buradayken bile seni cılgınca özlemek.

seninle olmanin en acı yanı ne biliyor musun?
seni hic tanmadıgım bir sürü insanlarla paylasmak. senin yanında olan seninle konusan herkesi cocukca kıskanmak.

seninle olmanın en mutlu yani ne biliyor musun?
tanıdık birileriyle karsılasma tedirginligi ile yollarda yürümek yan yana...
elimdeki semsiyeye inat yagmurda ıslanmak birlikte. elimde kırcicegiyle seni beklemek... ayni mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.

seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak...
okudugum kitabın sayfalarında dinledigim sarkıların türkülerin siirlerin her mısrasında seni bulmak.

seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattıgım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek...
sevgili yerine yıllarca dost kalmayı basarmak. yalın ayak yürümek bıcagın en keskin yerinde. kanadıkca tuz yerine gözyaslarımı basmak yüregime.

seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
nereden bileceksin? sen benimle hic olmadın ki. olsaydın avuclarım terlemezdi... isırmazdım dilimin ucunu... özlemezdim seni yanımdayken... kıskanmazdım. korkmazdım yollarda yürümekten. islanmazdim yagmurlarda... yıldızlara aya dert yanmaz böyle her sarkıda sarhos olmazdım.
korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize...

ve her kulacta haykırırdım seni

ama sen hic benimle olmadin ki...

ya aklin baska yerlerdeydi ya yüregin...

can yücel

Pazartesi, Mayıs 19, 2008

BİR NEHİR Kİ ÖMRÜM-Tuncay Akdogan


Sonra farkettim ki;
Su akıyor, rüzgar esiyor, yağmur yağıyor...
Her şey yine ve aynı şekilde oluyor...

Öyle bir yere geldim ki;
Sıcak ve soğuk, aşk ve nefret, savaş ve barış...
Üşümek ve sonra ısınmak gibi...
Gitsem ayrılık olur, kalsam çöl..

Gidersem bende hasret olur ve belki beni sevenler de özler;
Ama anladım ki; özlemden hiç kimse ölmüyor.
Ama ben ölüyorum...
Nefes alıyorum, önemsiyorum ve gitmek istiyorum.

Anladım ki; hasret yeni bir aşka kadar sürüyor.
Sevdiklerim ve beni sevenler, bağışlayın...
Su akıyor ve ben gidiyorum…

Çarşamba, Mayıs 07, 2008

Artık Gelmesen de Olur....HALIL OZER

Artık gelmesen de olur...
Adımı yazdım üçgen gözlerine ölümün artık;
Sonra benim gibi bu kadersiz insanlar;
Sonra bu karanlık...
Gelme,dağıtma yalnızlığımı!..

Hep güller üstünde uçar oldu kargalar,
Yorgun Meryem'in gözüne kaçmış zaman,
İsa doğduğuna yüz kere pişman
Ki nerdeyse bastıracak kar,
Korku yüklü trenler geçmektedir katar katar beynimden
Alın selamımı istasyon bekçilerinden...

Zaman;hüznü,baharı verir
Ben bu sonuncu yokluğundan yorgun argın
Ansızın ölüler gibi ortasında sokakların...

Artık gelmesen de olur!

Salı, Mayıs 06, 2008

SAKIZ AĞACI- CAN YÜCEL


O bir sakız ağacıydı, alelade;
Bir gün o yeşil sahile çıktı geldi,
O zaman bu zamandır memnun yerinden;
Seyreder bulutları, göğü, denizi.

Titreşirdi rüzgarla güneşli yaprakları;
Ömür sürdü öyle hoşnut dünyasından,
Aydınlıktan uyku tutmazdı bazı gece,
Motor sesleri duyulurdu uzaklardan.

Tanrı adın işitmedi ömründe;
İnanmadan da madem yaşanıyor diye,
Rüzgarlı bir kıyıda, sevinç içinde,
Yaşamak dururken düşünmek niye?

Anmadı geçenleri bir defa bile;
Ne uğraşır mesut olan gelecekle?
Bir avare misali, günü gününe,
O bir sakız ağacıydı, yaşadı sade.>

Pazartesi, Mayıs 05, 2008

<<<< ANLADIM>>>can yucel


bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını, kendimi bulduğumda anladım.

herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
kendi yolumu çizdiğimde anladım.

bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil..
bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım.

yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım.

acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
neden hiç ağlamadığını anladım.

ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım.

bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği
acıtabilirmiş,
çok acıttığında anladım.

fakat, hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım.

yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
yüreğini elime koyduğunda anladım.

''sana ihtiyacım var, gel!'' diyebilmekmiş güçlü olmak,
sana ''git'' dediğimde anladım.

biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,
git dediklerinde gittiğimde anladım.

sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım.

özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman olmak,
gerçekten pişman olduğumda anladım.

ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş,
sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
yüreğimde sevgi bulduğumda anladım.

ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım.
sevgi emekmiş,
emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş

Ben ağlayan şairim-Umit Yasar Oguzcan

Bana gülmesini öğretmediler

Eğil de bir bak mahzun yüzüme

Anlatır sana çektiklerimi

Birer bıçak yarası gibi

Alnımdaki çizgiler

Ben mutluluk nedir bilemedim

Saçlarım okşanmaya alışık değil

Hep böyle dalıp gider gözlerim

Ve ne zaman düşünsem geçen günleri

Bir karanlık basar içimi

Aydınlık değil

Seni nasıl severim bilirsin

Nasıl yanarım özlemler içinde

Bastığın yerler cennet olur

Bilirim en serin rüzgarla gelirsin

Yine de yanar tutuşurum ben

Cehennemler içinde.

En mutlu sandığın yerde kederliyim

Ben seninle sensizliği düşünürüm

Bir korku düşer içime apansız

Burkulur yüreğim

Seni şiirlerimde bin yıl yaşatır da

Ben bin defa ölürüm

Bir gün yokluğum bir gölge gibi

Düşüverirse gözlerine

Unutma ağlayan şairini

Unutma o günde kapanıp dizlerine

Kendi yokluğuma kendim ağlarım

Sen ağlama e mi

Sen ağlama e mi?


umit yasar oğuzcan

TiN---


benligim ve gucum yetmiyor bana...
hayattan yeni bir SOZ,
yeni bir GOZ
ve yenir OZ istiyorum.

yani beni ben yapacak nicel olgular girsin ruhuma.....

SOZ istiyorum ,
yeni seyler duyayim.
GOZ istiyorum,
bugune dek gorduklerimi gormeyeyim.
OZ istiyorum,
benligim yenilensin ben olayim..
yeni sozlerle gozum farkli bir ozle BAKSIN....

.....

sefil bir yalnizlikla basibis bir huznun tam ortasindayim

aynilarin hakimiyeti gittikce zulmunu arttiriyor

ve ben kalabaliklara inat yalnizligin huznundeyim..............

BALIGIM

Sen yalnizligimin sinirinda yasayansin.....

simdi sana vermek istediklerimi dusun:

Sonsuzlugun sinirini ve o sinirla sinirlandiramadigim seni..

sence sen neresindesin yalnizligimin?

sonsuzlugumun ortasina koydugum sana yakin misn?

elimi uzatsam sonsuz olur musun?

yada sonum........

ERDOGAN

ARDINDAN-SERDAR KESKiN


Bütün dünya gelir sanki gelir üstüne
Uzanirim uyku tutmaz yarilanir gece
Sen yanimdayken sizi diner, dem verir
Göze mi geldik, dinmez hala sesim
Senle beraber titrer söze gelir
Hengame biter sanki
Yenilenir bedenim

Döner durur aklimdaki bu yarim melodi
Tenim titrerbosluk olur, uzayip söner
Sanki gönül simdi issiz yapayalniz
Gezer durur, arar sorar ama nafile
Avare bu sehrin tüm küskünleri gibi
Kuskulu ama hala sevdalinim

Senden sonrayi sevemedim canim
Ardindan kimselere çözülemedim
Kalmadi kederimi yüklenecek kelimeler
Ben miyim bu aynadaki
Bendeki izin mi?



EN SEVDIGIM SARKILARDANDIR KENDILERI
....

Dönmek-murathan mungan



Dönmek, mümkün mü artık
Dönmek, onca yollardan sonra
Yeniden yollara düşmek

Neresi sıla bize, neresi gurbet

Al bizi koynuna ipek yolları
Üstümüzden geçiyor gökkuşağı
Sevdalı bulutlar uçan halılar
Uzak değil dünyanın kapıları

Neresi sıla bize, neresi gurbet
Yollar bize memleket

Gitmek, mümkün mü artık
Gitmek, onca yollardan sonra
Yeniden yollara düşmek

Rakılı akşamlar, gün batımları
Çocuk gibi ağlar yaz sarhoşları
Olmamış yaşamlar, eksik yarınlar
Hatirlatir hersey eski asklari

Neresi sıla bize, neresi gurbet
Yollar bize memleket



Söz: Murathan Mungan
Müzik: Derya Köroğlu
Albüm: Dünyanın Kapılari

Salı, Nisan 29, 2008

nereye ucar turnalar--husnu arkan ın solo albümünden bir şarkı..


eksilmesin dudağından gülüşün
eksilse yaşamından güneş
yüzün kararmasın gecede
gülümse düşlerinde yine

nereye uçar turnalar
nereye gider gökyüzü
alıp kanatlarına umutlarını
geçmişi

sen yıkıldın altında göğün
yandın küçük bir pervane gibi
küçük bir pervane gibi

kim götürdü bakışından ışığı
kim aldı gözlerinden onu
kadehlerden yüreğine boşalan
acı bir umutsuzluk o mu

kime söyledin derdini
kimi sevdin gizli gizli
kimler uyandırdı içindeki
kötü kırık türküleri

ölenlerin adını unutma
türkülerin meydanların
bırakmasın onlar seni

ne de çabuk yıktın kendini
sarıldın yalanlara boşluğa
bak isci tulumu giymis umut

isterse uçsun turnalar
isterse gitsin gökyüzü
alıp kanatlarına bulutlarını rüzgarı

Pazartesi, Nisan 28, 2008

TANRI BABA--Pierre-Jean de BÉRANGER

Tanrı Baba, bir sabah uyanınca,
Biz insanları düşündü nasılsa,
Gitti pencereye: "Kim bilir, dedi;
Belki o gezegen yok oldu gitti.
Ama baktı, uzakta, çok uzakta,
Bir köşecikte fır dönüyor dünya.
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı,
Alsın vallahi bir şey anlıyorsam
Bu dünyalıların tutumlarından.

Ey benim minnacık yaratıklarım,
Ak ve kara, donuk ve yanıklarım,
Dedi Tanrı, en babacan haliyle;
Sizi ben yönetiyormuşum sözde.
Oysa, görüyorsunuz, Allah'a şükür,
Benim de sürüyle bakanlarım var,
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı,
Alsın vallahi, çocuklar, bu bakanları
İkişer üçer atmazsam kapı dışarı.

Boşuna mı kızlar verdim, şarap verdim size?
Güzel güzel yaşayasınız diye.
Nasıl olur da siz benim inadıma
Orduların Tanrısı dersiniz bana?
Ne yüzle adımı alıp dilinize
Top atarsınız birbirinize?
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı;
Alsın vallahi, çocuklar, bir tek
Orduyu kumanda ettiysem bugüne dek.

Şu süslü püslü zibidilerin işi ne
Yaldızlı tahtlar üstünde?
Nedir o kasılmaları, böbürlenmeleri?
Beslediğimiz bu karınca beyleri
Sözden benden kutsal haklar almışlar
Benim inayetimle kral olmuşlar
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı;
Alsın vallahi, benden geldiyse eğer
Sizleri böyle kötü yönetenler.

Hiç bana kızmayın artık, çocuklar;
Temiz yürekli olun, bana yeter.
Sevişin, güle oynaya yaşayın,
Sizi yakar makarım diye korkmayın
Kralına da, yobazına da basın kalayı...
Ama keselim, Allahaısmarladık
Curnalcılar duyarsa yandık
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı
Alsın vallahi, o yüzsüz herifleri
Sokarsam kapımdan içeri.




Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu

Salı, Nisan 22, 2008

Hani-TAYFUN TALIPOGLU...


"Zamanı yok" demişlerdi bize "sevmenin..."
Ondandır, her daim
Güler yüzümüz,
Ölürken bile...
"Yıkılmaz"ı yok sevdaların,
Düşlerden uzak yaşamasını bilene.

Kaç kez kovaladıysam baharı,
Takvimler kışı erken yazdı...
Ölümsüz aşkı ararken,
Bir ömür "yok"a yazdı.
Varsın olsun...
Üç günlüğüne de olsa,
Seni bana yazdı ya...

yunus usta...yitirmek nedir anlat bana...!!!


YİTİRMEK



Kimin hangi şekilde yitireceğini

Hiç kimse bilemez…



Bazen vefasız sonbahar akşamlarında,

Bazen kışın korkutan ayazında,

Kavuşma ümidinin son saatlerinde,

Yani;

Uzun yolculuğun son molasında…



Kimin hangi şekilde yitireceğini

Hiç Kimse bilemez…



Kendinden emin esmer tenleri bulur

Yitirmek.

Bazen Asya kokan kadınları,

Bazen bunu hiç anlamlandıramayan çocukları bulur;

Yitirmek.



Kimin hangi şekilde yitireceğini

Hiç kimse bilemez…



Bir kapı aralığından bakarken,

Bazen aralığın en ateşli yanan sobanın ısısında

Fiyakalı bir elbise varken

Ya da ev haliyleyken

Ama bulur seni en âdemsi tavırlarını sergilerken,

Davetsiz gelir.

Yüzünü göstermez o da mecburdur yüzsüz olmaya



Ve aynıdır en az anlamlandırandan en çok anlayana

Ve aynıdır mevsim ne olursa olsun

Aynıdır, hep buğulu bir çift göz, yitirmenin verdiği keder,

Kimindeyse yapamadıklarının pişmanlığı…

Her yitirmekte aynılaşır insan

Ve her ayna aynı acıyla bakar

Yitirmek… ayrılık… acı…

Nasıl yaşanırsa öyle yazılır

Her aynada…

Yeniden



Gülpembe bahar türküleriyle, kıyıda gölgesine oturup zeytin ağacının
Ben geldim derim eski günlerin düşelim yollarına kanayan sevgi çiçeğinin
Yeniden doğup eline günün, yeniden duyup adını gülün
Yeniden...
Yeniden başlamalı, yeniden anlamalı, yeniden dinlemeli o yiten türküleri
Dağılır gider kara bir bulut dokununca bir dost eli...

Nerde tükettin türkülerini, yanıyor işte ışık o serin dost odalarında
Aç kapını çık eskisi gibi yolunu gözlemesin kıyıda zeytin ağaçları
Yeniden yürü tozlu yollara, yeniden uyan o sabahlara, yeniden....
Açılır dost kucağı, açılır sevgi gülü, açılınca yeniden o büyük eski kapı
Dağılır gider kara bir bulut dokunuca bir dost eli...

cuneyt guzel-karaduman

http://www.youtube.com/watch?v=YlKUEGp00Rc

Pazartesi, Nisan 21, 2008

EFKAN SESEN-RENKLER VE ISILIKLAR


örnekleri dünyada üçü beşi geçmeyen birini de efkan şeşen’in sergilediği ıslığı ana enstrüman olarak kullanıp gitar ve benzeri müzik aletleri ile besleyerek yaptığı deneme albümü...

Yillarin sanatcisi EFKAN SESEN'in bu albumu dinlenmeye deger...

son zamanlarda çıkmış en güzel albümlerden biridir. her şarkıyı ıslıkla çalma fikri yaratıcı bir fikir olmuş bence.elgajiye,polyushka polye, albümün zirveleridir.

Efkan Sesen
Renkler ve Islıklar / Ens./Ins



01 - bintiş selebiya (arap halk ezgisi)
02 - elgajiye (alevi-zaza halk ezgisi)
03 - allam alam (azeri halk ezgisi)
04 - sarı gelin (ermeni halk ezgisi)
05 - mohevis kalo (gürcü halk ezgisi)
06 - pavane / gabriel faure (klasik müzik)
07 - polyushka polye (rus halk ezgisi)
08 - londonderry air (kuzey irlanda halk ezgisi)
09 - macedonıan medley (bulgar halk ezgisi)
10 - hungarian dance / johannes brahms (klasik müzik)
11 - carşambayı sel aldı (türk halk ezgisi)
12 - quando calienta el sol (latin halk ezgisi)
13 - cilvelo nanayda (laz-gürcü halk ezgisi)
14 - yara mina bedewe (kürt halk ezgisi)
15 - katakofti (yunan-roman halk ezgisi)
16 - dillirga (kıbrıs halk ezgisi)
17 - dillirga (kıbrıs halk ezgisi) / otuşbeş saniye
18 - bella ciao (italyan halk ezgisi)
19 - dünya’nın gözyaşları / efkan seşen (evrensel ezgi

ACININ RENGİ-ADNAN YUCEL


ey acılara tat veren güzellik
Yüreğimize hoşgeldin
Geldin de
Çiçekli dallara döndürdün öfkemizi


Artık ister dolu yağsın ömrümüze
İsterse kar
Biz ki bildikten sonra sevmeyi
Bütün sabahlar
Acı renginde olsa ne çıkar???

BAHAR VE AYRILIK-CAN DUNDAR



Bahar, alıp başını gitmelerin mevsimidir. Sebepsiz yere bazen...


Önünü ardını hesaplamadan...


Hesapsız, kitapsız çekip gitmelerin mevsimidir bahar...



Bir bakarsınız kekik kokulu bir nisan sabahı koparıp alıverir sizi hayattan... Çiçek açmış bir kiraz ağacının hayaliyle yollara düşersiniz.


Demir alır gönlünüzün limanındaki gemiler...


Açılır gidersiniz...



Aradığınız belki yüzülmemiş denizlerdir, belki keşfedilmemiş sevdalar, belki hiç yazılmamış satırlar...


Yüzmenin, sevmenin, yazmanın heyecanıyla coşarsınız.



Dünyaya sırtınızı dönüp yürürken, o yaşanmamışlıkların izini sürersiniz kuytularda... Ve çoğu zaman kendinizle karşılaşırsınız umulmadık bir köşebaşında...



Elele tutuşur yürürsünüz içindeki çocukla...


O'nu büyütmekten korkarak...



* * *



Önünde bir nisan sağanağı varsa, geriye dönüp bakası gelmez insanın...


Oysa fotoğrafları henüz tazedir dünün ayazlı gecelerinin...


Kışı birlikte aştığınız dostluklar sımsıcak durur yüreğinizde...


Sadakatin ve yerleşikliğin güvenli kolları huzur vaadeder ardınız sıra...



Gel gör ki baharın kokusu dayanılmazdır.


Ilık bir rüzgar ruhunuzdaki isyanı okşar. "Hadi sokağa" diye bağıran sirenler çalar içinizden...


Derinliklerinizde tutuşturulmayı bekleyen alevler kı vılcımlanır.


Kalbinizden havalanan güvercinlere şaşakalırsınız.


Sanki gitmek sadakattir: kalmaksa ihanet...


Pazar, Nisan 20, 2008

masumiyet


yorumsuz...

ANTAKYA















Dünyanın en eski yerleşim birimlerinden olan Antakya, bütün dinleri, kültürleri bir arada barındıran bir şehirdir.

Birçok çağa, savaşa, olaya karşı dimdik ayakta kalarak direnen Antakya, bu kültür mozaiği içinde bugünlere kadar gelerek kendini kanıtlamıştır.
Eski çağlarda dünyanın ikinci büyük şehri unvanına sahip olan Antakya, şu anda da kendi çapında gelişmiş bir şehir konumundadır.


Eski tarihlerden günümüze kadar gelen tarihi eserler, Asi Nehri, sokaklar ve caddeler dile gelse, o eski Antakya'yı harika bir şekilde dillendirirdi. Müslümanların, Hıristiyanların, Yahudilerin ve başka dinlere, mezheplere mensup insanların bir arada yaşayarak, hiçbir prokovasyona yenik düşmeden bugünlere kadar barış, kardeşlik ve huzur içinde gelmesi, dünyada verilecek en güzel örneklerden birisidir

pippa bacca icin....


BİZ ERKEK DEĞİLİZ!


Yaşamakta olduğumuz birçok olay, üçüncü sayfa ülkesindeymişiz hissi uyandırıyor. Pippa Bacca’nın korkunç ölümü ikiyüzlülüğümüzle yüzleşme fırsatı verebilir belki. Kadınlara yönelik baskılar ve saldırıların sıklıkla yaşandığı bir ülkedeyiz. Pippa T.C. devleti vatandaşı olsaydı, büyük ihtimalle, üçüncü sayfa haberi olarak kalacaktı bu olay. ‘Ele güne rezil olduk’ kaygısıyla verilen demeçlerin, yapılan haberlerin her tarafında ikiyüzlülük akıyor. Bu ülkede kadınlar yoğun bir şekilde şiddete ve saldırıya maruz kalıyor, öldürülüyor ve buna birçok kisve bulunuyor. Biz bu kisveleri reddeden erkekler olarak, tepkimizi göstermek için bir yürüyüş/gösteri yapacağız.

‘Tecavüz etmek erkeklikse BİZ ERKEK DEĞİLİZ!’

‘Namus bekçiliği yapmak erkeklikse BİZ ERKEK DEĞİLİZ!’

‘Öldürmek erkeklikse BİZ ERKEK DEĞİLİZ!’

‘Homofobik olmak erkeklikse BİZ ERKEK DEĞİLİZ!’


. Yanlız değiliz; kadınlar da bizimle olacak. Üçüncü sayfa ülkesinde yaşamak istemiyoruz


KARADUVAKLI ERKEKLER FORUMU...


Değişir yönü rüzgârın
Solar ansızın yapraklar.
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar.
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini,
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir.
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk, iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten.
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir.
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk, iki kişiliktir.

Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar.
Boşanır keder zincirlerinden
Sular, tersin tersin akar.
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar.
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk, iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken.
Çünkü, hiç bir kelebek
Tek başına yaşamaz sevdasını.
Severken hiçbir böcek,
Hiç bir kuş yalnız değildir.
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk, iki kişiliktir.

Ataol Behramoğlu

Aşksız doğmasın çocuklar.....



23 NISAN GENE GELDI...AMA DUNYANIN UMUDA VE SEVGIYE EN MUHTAC VARLIKLARI COCUKLAR:sevgisiz-umutsuz-asksiz doguyor...





Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.


NAZIM HIKMET...